VENEDİK...NİSAN 2014

Yıllar evvel Tayfun çok ufak ve ben daha hiç yurt dışı gezisi yapmamış biri iken, yorgun argın eve gelmiş bayılmak üzereyken, sanki evde  su var mı der gibi sakin bir şekilde Akın bana "Venedik e gidelim mi?" diye sorunca inanmamıştım. İlk sefer bir kış ayında Venedik e gidip, muhteşem 3 gün geçirmiştim. Elbet kış dönemi olduğundan her yeri gezmek çok rahat . Biraz boş ve güneşsiz, gondol keyfi çok daha uzun sürüyor ama çok daha soğuk,şehir daha bir nemli ve kokulu. Üstelik Dükler Sarayının  önündeki meydanda satıcılar olmaz ,kuşlarla ve yem satanlarla doludur. Bu nedenle kuşlarla daha iç içe  olabiliyorsunuz. Bu arada olur da meydanda bir güvercine basar ve zarar verirseniz cezası var. 

Çok sonra 2014 de oğlumunda katıldığı bir İtalya turu yaptık ve Venedik ilk duraktı. İstanbul Venedik uçuşu sonrası trenle şehir merkezine geliyorsunuz. Bizim fotoğraflardan veya videolardan bildiğimiz Venedik in dışında apartmanları, iş hanları ile başka bir yaşayan Venedik  var. İşte istasyondan indiğinizde bu yoğun bölgede buluyorsunuz kendinizi.2 olasılığınız var. İsterseniz hemen ön taraftaki teknelere ( Vaporetto ) binebilir ve otelinize en yakın durak neresi ise orada tekneden inip yürürsünüz ki arnavut kaldırımlı daracık sokaklarda eğer çok da büyükse bavulla yürümek çok da zevkli olmaz.İkinci ihtimal otelinizi tren istasyonuna yakın seçeceksiniz ki bu dönüşte de sizi rahat ettirebilir.





İtalya için genel geçer kanun  burada da işliyor. Tekne otobüsler için bilet aldığınızda binmeden evvel muhakkak iskeledeki makinelerin içine takıp okutmanız gerekli. Kimse okutmuyor demeyin cezaları fena. Yakalarsa affetmez görevliler.

Venedik dediğinizde akla ilk gelen sanırım köprüleri ve kanalları olur. 118 ada üzerine kurulu olan bu şehirde bolca  kanal ve 400 köprü bulunuyor.  Ama şehirde yürürken bazı köprüler göreceksiniz ki bunlar sadece ev sahibinin  evine girebilmesi için yapılan köprüler. Eşya taşımak için bu evlere kanal üzerinden teknelerle yanaşılıyor.  Evlerin arka kapıları direk suya bağlantılı. Biz geziyoruz ne güzel ama yaşaması hiç de kolay olmayan bir şehir burası.Mesela kışın ilk katlarda ne yazık ki yaşam yokmuş çünkü sular yükseliyor.  Unesco tarafından koruma altına alınan şehir her daim batma tehlikesi ile karşı karşıya.

Şehrin en önemli meydanı Piazza San Marco yani San Marco Meydanı. Bu meydan tüm Venedik in en alçak noktası olduğundan sıfır noktası kabul ediliyor ki kış döneminde yağışlar arttığında ilk olarak bu bölge sular altında kalıyor.Bu durumu engellemek için devlet kanalların  önüne bentler yapmak istemiş ancak bu da kanallardaki gelgitleri engellediği ve suların temizlemediği düşünülerek halk tarafından istenmemiş ve durdurulup iptal edilmiş. Meydandaki granitlerde delikler görebilirsiniz. Delikler  meydanda su birikmesini önlemek için yapılmış. Daha sonraki yıllarda bu da çözüm olmayınca bentlerin inşaatına tekrar başlanmış.Etrafınızda şayet kış dönemi gitti iseniz muhtemel demir ayaklı, büyük ancak alçak masamsı şeyler görebilirsiniz bunlar sular yükseldiğinde meydanda insanların yürümesi için alanlara yerleştiriliyor.

 Şehrin en büyük kafe ve restoranları burada. Bu şu demek oturacağınız kafe meşhurdur ve o kadar da tuzludur. Mutlu olmak istiyorsanız TL ye dönmeyin hesaplarken, daha rahat... Şehrin dini merkezi kabul ediliyor Bazilikadan dolayı. Bir de neredeyse tüm festivallerin ana merkezi , Venedik Karnavalı sırasında burası çok  renkli oluyor. Venedik Karnavalı  yazımdan meydanın resimlerini görebilirsiniz. Aynı zamanda politik bir merkez.

Meydanın en önemli yapısı San Marco Bazilikası. Tepesinde 5 yarım daire şeklinde kubbe var. Bunların dördünde altın yaldızlı mozaikler bulunuyor. Mozaikler Bizans mimarisi  eseri. Bu kilisede haç planında yapılan kiliselerden yani kuş bakışı görüntüsü  haç şeklindedir.Bazilikaya giriş ücretsizdir ancak çatı kısmını gezmek için bilet almanız gerek fırsat bulursanız gezin de . İlk sefer kış olduğundan çatıya çıkma şansım oldu ama bahara yaza denk gelirseniz içeri girebilmek bile 2 saat sürer muhtemel kuyruğu görüp vazgeçersiniz. Bu arada girerken sırt çantası ile girilmiyor, ufak içinde cüzdan olan bir sırt çantası  ile bayanları alıyorlar ancak emanet kısmına çantalarınızı bırakmanız gerekiyor.

San Marco Bazilikası...


Sağ üstte Pala D'Oro yu görebilirsiniz.


San Marco Hz. İsa nın 12 havarisinden biri. 11. yy da yeniden yapılan  bazilikaya altın bazilika deniyor mozaiklerden ötürü. Osmanlı figürlerini de bazilikanın içinde hemen girişte sağ tarafta  görebilmeniz mümkün.  Rivayete göre o dönemde Aiz Marco nun naaşı  kaçırılarak buraya getirilirken müslümanların asla ellerini sürmek istemeyecekleri domuz etlerinin içine sarılmış. Venedik e ulaşan San Marco bir dönem başka bir kilisede bekletilmiş ve dönemin dükü onun için bu bazilikayı yaptırdığında buraya taşınmış. 883 yılında bütünüyle tamamlanır ancak yaşanan felaketler, sel ve afetler ile bazilika bozulur, kaybolur. Sonunda tamamen dük tarafından yıktırılır.

İstanbul Saraçhane de çok insanın adını duymadığı ancak yaşadığı dönemde çok da değerli olan bir aziz adına, MS. 500 lerde  Aziz Polyektos Kilisesi yapılır. Bu kilise çok görkemli bir kiliseymiş .Latinler şehre geldiklerinde bu kilise talan edilir. Açıkçası ben de araştırana kadar bilmiyordum zaten kilisenin son halini resimlerden görünce bilememe nedenimi anladım. Geriye pek de bir şey kalmamış. Tamamen talan edilmiş bir kısmı San Marco ya bir kısmı Barcelona da başka bir yere götürülmüş.



İşte bu kiliseden alındığı öne sürülen Pala D'oro  şu an San Marco da. Bazilika 1342 de San Marco son halini almış. Bu ALTAR perdesi 250 parça altın ve mine ile süslenmiş bir eser. Bir de kiliseden sökülen sütunlar San Marco Meydanının hemen yanı başındaki , Dükler Sarayının önünde bulunan Piazzetta Venetto da bulunuyor.

Roma döneminde 4 atla çekilen arabaları sembolize eden bronz heykeller de şu an San Marco Bazilikası' nda.1024 yılındaki Haçlı seferleri sırasında  sökülüp  bu bazilikanın tepesine yerleştirilir. Sonra 1797 de Napolyon almış bunları Paris e götürmüş. 1815 de atları alıp geri getirmişler ancak bu sefer bazilikanın içine konulmuş ,  görmek isterseniz Marciano Müzesi ,yerleştirip dışarıya replikaları yerleştirmişler.  At heykellerinin M.Ö. 4. yy da yaşamış bir mimar tarafından yapılmıştır. Başka bir rivayete göre MS. 2. veya 3. yy da yapılmış. Bir başka rivayete göre de Konstantinopolis döneminde yapılmış. Hangisi gerçek bilinmiyor ancak sonuç olarak çok çok eski tarihi eserler ve bizim topraklardan götürülmüş.


Meydanın en ilginç eserlerinden biri de Saat Kulesi dir. Her saat başı çalan kulenin önünde elinde telefonlar ile çanları çalan 2 bronz heykelin videosunu çeken epey bir turist görme şansınız var. Kulenin tepesindeki bronz adamlarının biri genç diğeri ise daha yaşlı, zamanın nasıl çabuk geçtiğini anlatmak için yapılmış. Saat kulesi, çok turistik, sizce saati yapan adama ne oldu. Evet artık klasik haline gelen şekilde 15. yy da yapımı 3 yıl süren saati yapanların gözleri bir daha böyle bir saat yapmasınlar diye kör edilmiş. 





Meydandaki başka bir eser şehrin ne tarafında olursanız olun görebileceğiniz kule yani Aziz Mark Çan Kulesi.  99 metre yükseklikte olan bu kuleye çıkıp Venedik i izleyebilirsiniz ancak baştan belirtmek isterim ki çıkıp şu kanalları görüp enteresanlığı seyredeyim diyorsanız yanılıyorsunuz çünkü kuleden kanallar asla gözükmez. Asansörle çıkabilirsiniz yukarı sadece yani rahat ancak dediğim gibi kuyruk olabilir çok erken gidin mümkünse.

Kulenin tepesindeki piramidin ucundaki melek figürü baş melek (Cebrail) Gabriel e ait. 1514 de kule bu formuna kavuşmuş. Sonra 1902 de afetlerden dolayı çökmüş 1912 de  tekrar formu korunarak yapılmış. Kule yıkılmadan önce  5 ayrı çanı bulunmaktaymış  ve her çanın da bir anlamı.  "Malefico" infaz olduğunun , "Mezza Terza" senatonun toplanacağının ,"Nona" öğle vakti olduğunun, "Trottiera" büyük konseyin toplanması gerektiğinin habercisi olan çanlarmış ancak kule yıkıldıktan sonra bu çanlar tekrar kullanılamamış Şu an tek bir çan var "Marangona" halen eski  görevini yerine getiriyor ve günde 2 kez çalarak mesai saatlerinin başlangıç ve bitişini gösteriyor.




Meydanın hemen yanında Piazzetta Venetta adında minik bir meydan daha var. Aslen minik değil de San Marco yanında öyle gibi. Deniz girişinde 2 sütun bulunuyor. İşte bu sütunlardan birinin üzerinde Venedik in hürriyetini ve gücünü temsil etmek için Kanatlı Aslan figürü bulunmaktadır. Diğer sütunda ise Aziz Theodarus un heykeli bulunmaktadır ve bu aziz in Venedik in koruycusu olduğuna inanılıyor. 15. yy ile 18. yy arasında idamlar burada yapılıyormuş. 


Dükler Sarayı bu meydanın en büyük yapısı. 9. yy da Şato olarak yapılan yapı Venedik Hükümetinin güç ve kudretini göstermek için çok gösterişli yapılmış  ve bir kaç kez yenilenmiş yapıdır. O kadar gösterişliymiş ki "Dünyanın merkezindeki yapı" olarak nitelendiriliyormuş. 15. yy gibi son halini almış.1923 de müze yapılmış bu yapı. Dış cephe gotik esintiler taşır, içeride büyük avlular , bu avlulara inen merdivenler bulunmakta. Hatta taç giyme törenleri burada yapılıyormuş. Galiba hep tekrar ediyor hikayeler şato da merdiven varsa taç giyme de burada yapılıyor. 



Dükler Sarayı 1603 yılında birçok farklı ismi olan bir asma köprü ile şehrin hapishanesine bağlanmakta. "Ahlar Köprüsü", "Son Nefes Köprüsü", "İç Çekiş Köprüsü" gibi isimleri olan bu köprü idama giderken şehre son kez bakılması için yapılmış deniyor. Ancak şöyle bir durum var o dönemde idamlar hücrede gerçekleştirildiğinden sanırım hücresine götürülen tutuklunun şehre son bakışının daha mantıklı bir açıklama olduğunu düşünebiliriz. Bir de zaten cam üzerinde o kadar desenli bir metal yapı var ki şehir görülüyor mu bilmem. Bence sadece koridor ışık alsın diye yapılmış bir cam, o kadar. Ancak bana komik gelen, bu kadar acıklı hikayesi  anlatılan köprünün altında öpüşen aşıkların sonsuza dek aşk yaşayacağı söylentisi, ne alaka... Aslında bu köprü ile beraber zamanının en ünlü hapishanesidir buradaki. Çünkü buraya girenin asla kaçamayacağı bir hapishane imiş ancak meşhur Kazanova düklerden birinin eşini kandırıp buradan kaçmayı başarması ile bu ününü yitirmiş. 







Bu ana meydandaki yapılar dışında bir çok küçüklü büyüklü meydanlar, bu meydanlarda heykeller ve dinlenen eğlenen insanlar göreceksiniz. Buralara  ulaşabilmek için bazen daracık sokaklarda yürüyeceksiniz, kanalları köprülerle geçeceksiniz yada evlerin altındaki minik tüneller ve geçitlerle yeni mekanlara çıkıp sürprizlerle karşılaşacaksınız. İşte bu gezintide göreceklerinizden biri şehrin en özel mekanlarından biri olan Rialto Köprüsü olacak. Bu köprü büyük kanal üzerinde bulunan 4 adet köprünün en ünlüsüdür muhtemelen nedeni sadece köprü olarak kullanılmaması. Üzerinde bir çok dükkana ev sahipliği yapan köprünün üzerinde eğer tadilat yoksa ki İtalya da hep var, köprünün üstünden geçerken hem yan tarafları kullanabilir ya da hem de içte dükkanların içinden geçebilirsiniz. Çok kalabalık olur genelde. Hatta bazen şimdi ineceğiz suya dediğiniz bile olacak kilitli kalınca köprüde. 



Ben şehri bu kadar gezebildim. Yeme içme için yer belirtemem ama ana meydandaki restoranları atlayıp bir iki sokak arkaya giderseniz çok daha uygun fiyata restoranlar bulabilirsiniz. 

Hediyelik eşyaya gelince sanırım en uygun şehirlerden biridir bu kadar meşhur olmasına rağmen.  Arka sokaklarda cam işçiliği yapan dükkanlar göreceksiniz. Girip izleyebilir hatta beğendiğinizden istediğiniz kadar yaptırabilirsiniz. Çünkü yaptıkları işe ilgili olmanız onların da çok hoşuna gidiyor bunu da belli ediyorlar. 

Bir de Venedik yakındaki adaları ile ünlüdür ancak ben henüz onlara gitmedim. Açıkçası beni çekmedi de başka sefere inşallah.



Size iyi gezmeler...


Unutmadan.... 

Size şehirde kendinize bir rehber ararsanız yardımcı olabilecek bir site öneriyorum, şehrin harita ve fotoları da burada mevcut..

Venedik Gezi


Trenle Ulaşım

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALBA...İTALYA KASABALARI-4-

IVREA PORTAKAL FESTİVALİ Şubat 2017

MİLANO...Bir Çok Kez...