ALBA...İTALYA KASABALARI-4-

Cuneo bölgesindeki bu küçük kasaba bize yakın olması ve hatta burada tanıştığımız bir arkadaşımızın favorisi olması gibi nedenlerle daha erken keşfettiğimiz bir nokta. Alba italyancada Şafak demek şu ana kadar neden ismi Alba bu bölgenin henüz öğrenemedim. Bir de Alba kız çocuklarına konan ancak bir isim italyada. Hazır isimden bahsetmişken burada bir isim aynı zamanda hem erkek hem kadın ismi olarak kullanılamıyormuş. Kimlik belgelerinde sorun oluyormuş.  Şaşırmadım kimliklerimi nasıl çıkardığımı hatırlayınca. Şöyle özetliyim  gülün biraz; Eşim ve ben bu ülkede evli kabul edilmedik sorun değil. Ancak komik olan oğlumun anne ismi benim adım, baba ismi eşimin adı ama bizim oğlumuz değil. Oğlumuz olduğunu belirten hiçbir belgemiz yok şehirde yaşayan biri olarak , sadece turist olarak pasaport var. Anladınız mı, evet haklısınız ben de anlamadım ama öyle.

 

Çok küçük bir kasaba olmasına rağmen dünyada tanınmasını sağlayan 2 önemli özelliği var. Bunlardan ilki meşhur şarapları bir diğeri ise Truff mantarlarıdır.  Madem şarap dedik o zaman şaraplar hakkında biraz bilgi vermek isterim aslından Alba da şarap tadım merkezlerinde bir çok model şarap tadabilirsiniz. Tadım için  girişte bir ücret öder ve aperativo yani yanında peynir ile şarap denersiniz sonra ne alacağınıza karar verirsiniz ya da 2. bir olasılık deneme boylarını alır dener alışveriş yaparsınız. Şayet bir miktar alışveriş yaparsanız ki biz 4 kişi 5 er tane model denedik ki çok değil toplamda 10 kadeh etmez ancak 40 euroyu geçmeyen toplam alışveriş sonunda deneme boylarının parası alınmadı. Yani alışveriş yaparsanız denemeler bedavaya geliyor. Bu denemeler sırasında isterseniz daha ayrıntılı olarak açıklamalar yapılıyor bilgileniyorsunuz. Tadım tesisleri Tripadvisor da var elbet ancak ben memnun ayrıldığım tesisi sizinle paylaşmak isterim. 






Fontana Fredda bölgesinde Eataly nin de içinde olduğu şık bir mekanda deneme yaptık. Ocak ayı olduğundan ve çok sakin bir hafta sonu olduğundan sessizdi mekan. Ancak daha ılık mevsimlere denk gelirseniz dışarıdaki fıçıların üzerinde aperativo alarak da burada vakit geçirebilirsiniz. Mekanı incelemek için buraya göz atabilirsiniz, Mirafiore .

Gelelim biraz şarap bilgisi vermeye gerçi ben de çok uzman sayılmam ama dedim ya biraz anlattılar tadımlar sırasında ve biraz da araştırma yaptım. Bu bilgileri internette şarapları araştırırken sizler de bulabilirsiniz ben bu bölgeninkileri biraz derledim. 
Tepelik bir yapıya sahip bölgede sıra sıra üzüm bağlarını görebilirsiniz ancak bölge toprağı kireçli, kumlu ve ince  taşlıdır dolayısı ile mineral dengesinin korunması için üzüm bağları arasına bakla ekerler. Tepelik olması her bir sıranın daha güzel güneşlenmesini sağlar. 

Alba,  Barolo ve Barbaresco bölgelerinin arasında yer alır. Bu nedenle Alba da daha çok gördüğünüz DOCG(Denominazione di Origine Controllata e Garantita)  etiketli Barolo ve Barbaresco lar bu yamaçların yüksek noktalarında yetişen Nebbiolo üzümlerinden yapılırmış. Nebbiolo aslen ismini italyancadaki sisli anlamına gelen Nebbia kelimesinden alıyor çünkü bu üzümlerin yetiştiği bölgeler epey sis altında kalırmış. Öyle ki çok hızlı filizlenmesine rağmen bu üzümler ne yazık ki en geç olan üzümlermiş hatta olması tamamlandığında neredeyse şaraplaşması sırasında  gereken fermantasyon için artık hava  gereken ısıdan çok da düşük olurmuş.  Bir Barolo nın DOCG şarabı olması için tamamen Nebbiolo dan yapılan bir şarabın en az 2 yıl fıçıda ve 1 yıl şişede bekletilmiş olması gerekiyormuş. DOCG şarap kurallarının en ağırı sanırım. Bir de DOC var bunun biraz daha sınırları rahat. Şöyleki burada şarap üreticieri satışları için bu belgeleri alıyorlarmış ancak bu belgelerin sınırlamaları yeni şarap modelleriin tatlarının doğmasına da engel olabiliyormuş ve hatta üretimi kısıtlıyormuş. Bu belgeleri alabilmeniz için ilki yani DOCG un şartları daha ağır olmak üzere  sizin kaç metrekarede kaç fide üzüm ekmeniz gerektiği dahi bildiriliyormuş. Bu nedenle bazı şaraplar IGT (Indicazione Geografica Tipica) etiketli satılıyor ve bunlar garanti açısından DOC-DOCG serilerine göre daha düşük bir belge olmasına karşın kendi has lezzet denemelerini yaptıkları için bazen onlardan çok daha iyi tatlar verebiliyorlarmış. 

Tüm genç Nebbiolo şarapları yoğun olarak kiraz, erik ve menekşe kokulu oluyorlarmış. Seneler  içinde bu meyvemsi koku değişime uğrayıp  ve hafif tütsülü bir hal alıyormuş.  Barolo zengin, konsantre,  asitli, gençken parlak yakut renkli olgunlaştıkça parlak kiremit renkli ,gül, çikolata, ökaliptus, dut, erik, kuru meyve,  vişne, ahududu, orman-toprak, lavanta, baharat, çilek, tütün gibi değişik aromalara sahip ve alkol seviyesi genellikle yüksek  olan bir şaraptır. (%14-15).

Barbaresco şarabı ise daha kıza zamanda olgunlaşan bir şarap türüdür. 1 yıl fıçıda ve 1 yıl şişede. Ancak bazen Barbaresco şarabı rezerv şarap olarak da nitelendirilbiliniyor o zaman bu süre 2 yıldan 4 yıla çıkıyor. Ve barbaresco Barolo gibi katran havası vermeyen , içimi daha hafif ve aynı lezzetleri barındıran alkol oranı ise %12,5 dan az olmamak kaydı ile diğerinden daha az olan bir şarap. 

Bir de Dolcetto var ki o da kırmızı üzümden yapılır ancak bana göre içmesi daha keyifli ve adı gibi hafif tatlıdır. Unutmadan Şirince şarabı gibi meyve suyu kıvamında değildir.






Epey şarap bilgisi sonunda Alba ya dönelim. Alba nın ünlenmesinin bir diğer nedeni ise o meşhur Trüff mantarı. Hani 2 kere rendeleyip tabağın fiyatını beş katına çıkaran Trüff. Her yıl ekim ayı civarı bu bölgede Trüff festivali yapılır. Kocaman bir fuar merkezi kurulur ve İtalya nın bir çok yerinden inanlar o fuarda yaptıklarını sergiler ve satar. Girişi ücretlidir buranın , içeride restoran modeli çalışanlar da olduğundan yemeğinizi burada yiyebilirsiniz. Ama sadece ürünleri görmek için fuar alanına girmenize de gerek yok. En önemli caddelerinden ; ki bence gezilesi tek cadde; Vittorio Emanuelle II de her iki tarafta tezgahlar kurulmakta ve trüff ün yanında  onun ile yapılmış ürünler satılmakta. Şaşırmayın Trüff inanılmaz pahalı bir şey. Pırlanta gibi yani. Sonuçta bir kilo fiyatı var ancak bütün olarak aldığınız mantar ne kadar büyük bir parça ise kilo fiyatı o kadar artıyor anlayacağınız karat karat satılıyor. Elinizi sürmeyin diye, toz gelmesin diye ya da herhalde çalınmasın diye cam bardakları üzerine kapatarak da satılan tezgahlar gördüm. Normalde 7-10 euro arasına iyi bir makarna yerken bu dönemde beyaz Trüff lüsünü 29 euro civarına siyah mantarlısını  ise 19 euro civarına yiyebilirsiniz o da standart bir restoranda. Görüldüğü gibi siyah daha ucuz ama o daha lezzetli geldi belirteyim. 

Mantar bulunması pek kolay olmayan bir ürün. Bildiğimiz mantarlar gibi toprak üstünde yetişmiyor özel eğitimli köpeklerle dağ bayır geziyorsunuz, köpek kokuyu alıp size yer belirliyor ve siz arkeolojik kazı yapar gibi mantarı çıkarıyorsunuz. Çünkü çıkardığınızda o mantarın  dış zarının delinmemesi gerekiyor.Yağmurlar az yağarsa mantar miktarı çok azalıyor. Daha çok ağaçların köklerinin arasında  oluşuyorlar.  İşte bu sebeplerden ötürü beyaz mantarın kilo fiyatı 1000 eurolara çıkabiliyor ama minikli beyaz mantar alırsanız 600 de olabilir dedim ya pırlanta gibi. Siyah daha makul  300 euro civarı. Bu biraz komik ama makul beyaza göre yoksa alınası değil. Çünkü bu mantarların küçüklerinden bir tane alalım dedik hani gittik ya makarnayı da beğendik. O zaman da şu var. Böyle bir mantarı hadi bıçakla kesiyim de makarnaya ekliyim diyemezsiniz çünkü 2 tabakta mantar biter. Ne olacak mantar bıçağı alacaksınız ki incecik kessin siz onu 2 değil 6 tabakta falan bitirin. Bir mini boy mantar 30 euro civarı ve onu kesecek alet de o kadar. Ne demiştik aaa evet mantar alalım, ne yaptık almadık tabii ki. 




Kasaba hakkında başka ne bilgi vermeliyim bilemedim, evet kiliseleri  var ki oradakiler bile birini çoktan modern sanat müzesine çevirmişler. Vittorio Emanuelle II caddesinin bir ucu atlıkarıncası olan karnaval meydanı gibi bir noktaya açılır. Restoranlar ve kafelerle dolu, çocuğunuzun atlıkarıncada eğlenebileceği ve sizin renkli  yaprakları;benim favorim sapsarı olanlar;  ile enteresan bir görüntü  oluşturan ağaçlarla gözünüzü şenlendirebileceğiniz  bir meydan. Caddenin diğer ucu ise katedralin olduğu başka bir meydan. Açıkçası minik dükkanları ve  sokak şarkıcıları ile  , festivalleri zamanı tıklım tıklım olan bu kasaba 40 km kadar uzağımızda olduğundan kaçamak mekanlarımızdan. 





Henüz başka bir festivalini yakalayamadım ancak Şarap Festivalini ve meşhur eşek yarışlarını yakalayabilirsem sizinle paylaşacağım. Aman dikkat caddede yürürken ara ara vitrinlere göz gezdirin. İlk gidişimde sonbahardı ve dökülen yapraklarla çok güzel elbiseler yaparak vitrin süslemişlerdi. Bu enteresan güzellikleri kaçırmayın.


"BRA"lar hep dutluktu...

Alba ya 18 km uzaklıktaki minik bir kasabayı daha gezdik Cuneo ya bağlı. Ancak 30 derece sıcaklık olan bir pazar gününde canlı bir bölge beklerken Alba gibi , bomboş bir kasaba görünce Tayfun 'un tepkisi bu oldu. Sokaklarda gezindik ama pek zevkli olmadı kimseler olmadığından canlı bile değildi, dükkanlar kapalıydı ve sadece şansımıza bir vaftiz törenine tanık olduk. Minicik bir kasabada 5 katedral var inanabiliyor musunuz ve pazar günü biri hariç hepsinde inler ve cinler çift kale maç yapıyordu. O zaman neden 5 tane diyor insan hem de hiçbiri dolmazken. Sanırım her gelen kendi kilisesini yapmış ondan. Aşağıda bu kiliselerden çektiğim fotoları paylaşacağım ancak belirteyim bu kasabada duvarların bazı şekillerinin, tavanların kubbelerinin olmadığı ancak resimlerle bu varmış gibi betimlendiğini göreceksiniz ki  bu neredeyse ilk karşılaştığım şekil oldu. Buralardan ayrılırken herhalde ülkede ayak basmadığım kilise kalmamış olacak. 



Bu kadar küçük yere bu kadar çok kilise....


Bra' nın boş sokakları ve illaki gezeceğiz diyen biz...

Size iyi gezmeler, görüşmek üzere...




Yorumlar

asuman dedi ki…
Şu an kanal D de arif sicimoğlu ile renkler programında izliyorum super bir yer .daha fazla bilgi sahibiolmak icin blogunuzu ziyaret ettim sanki oralari gezip görmüş gibi oldum. Cokc teşekkürler anlatımınız süper inşallah kısmet olur da ben de giderim. Sağlıkla kalın
Adsız dedi ki…
Bu yorum yazar tarafından silindi.
GAMZE ORAL dedi ki…
Asuman hanım çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için. Çok severek gittiğim bir kasaba kendisi, İtalyada kaldığım dönemlerde sık aralıklarla gittiğimden sanırım anlatımım size güzel geldi.Sizin de yolunuz düşer umarım , ne zaman isterseniz sorularınıza yardımcı olurum. Sevgiler...

Bu blogdaki popüler yayınlar

IVREA PORTAKAL FESTİVALİ Şubat 2017

MİLANO...Bir Çok Kez...