AMSTERDAM HAZİRAN 2015

Hepimizin  aklına kanallar şehri dendiğinde ilk  Venedik gelir elbet ancak aslında Avrupa nın en çok kanalı ve köprüsü olan yeri Amsterdam dır. 165 kanal ve 400 köprü barındırır. Bir de 90 adacık. Deniz seviyesinin altında bir şehir. Amsterdamın kuruluşu 400 yıl önceki çalışmalara dayanır ancak ele geçen bazı yazılı belgelerde 900 yıl kadar önce 1222 yılında deniz suyunun şehre zarar vermesini engellemek için bentlerin yapılması ile bilgiler bulunmaktadır. Özetle şehrin etrafına bentler kurulmuş, suyun devir daimi sağlansın diye yüzde doksanı yapay olan kanallar üzerine kurulmuş olan bir şehirdir. 1930 da 2500 km kare toprak denizden kazanılmış.




Apartmanların bitişik nizamda yapıldığı , merdivenlerinin çok dar olması nedeni ile eşyaların binalara camlardan sokulduğu bu şehirde bina tepelerinde vinç bağlantıları için demirler bulunuyor görebilirsiniz. 2. Dünya savaşından bombalardan kurtulmuş 7000 kayıtlı bina bulunuyor. Çok koyu olan binaların zamanında Alman askerlerine yardım edenlere ait olduğuna dair söylentiler var. Ve nehir boyundaki evlerde hiç perde yok.





Ayrıca nehir üzerinde yüzen evlerde yaşayan insanlar var. Tekne turu sırasında bu evleri görebilirsiniz.Ve muhakkak yapmalısınız tekne turunu çok zevkli....


Hatta şehir tren istasyonu 30000 direk üzerine kurulmuş 3 adet suni ada üzerine kurulmuş.Aslen şehri sudan ayıran ilk büyük yapı olması nedeni ile halk tarafından tepki çekmiş ancak şu an şehre verdiği estetik görüntü nedeni ile sevilen bir yapı. RIJK müzesinin mimarı tarafından yapılmış zaten bakınca binalara anlaşılıyor sanırım.





Amsterdam dümdüz bir şehir.Bu nedenle bisiklet sayısı oldukça fazla. O kadar tercih ediliyor ki devasa bisiklet parkları var. Hatta arabasını satana belediye bisiklet hediye ediyorlar tabii yeni bir araba alana kadar. O kadar ki bisikletlerle toplu taşımaya biniliyor hatta bisikletli olmak trafikte yaya olmaktan önemli. Hatta bisiklet yolunda bir bisikletli size çarparsa durmadan devam edebilir şaşırmayın. Buna dikkat etmenizi tavsiye ederim bir anda ayağınız basar çarparlar tecrübe ile sabit.


Aslen Dam, köprü baraj demek bu nedenle Hollanda da isimler böyle anılıyor, suyun üzerinde olduğundan herhalde. Amsterdam, Rotterdam veya Volendam gibi. Amstel nehri üzerine kurulmuş bu nedenle Amsterdam olarak isimlendirilmiş bir şehir.




Aslen bir balıkçı kasabası olarak kurulmuş.Daha sonra 16. yy da denizaşırı koloniler gelmiş. Değerli mal ve yükler burada indirilmek durumunda kalmış ve şehir altın çağını yaşamış.


Dünyanın özgürlükler şehri olarak tanımlanır. Her şey serbest . Belli sınırlarda kafelerde uyuşturucu kullanımı serbesttir. Red light  ( Kırmızı Fener Mahallesi ) caddelerinden bahsetmiyorum bile.


DAM MEYDANI


En önemli meydanı burası ancak biz bu meydanda çok da vakit geçiremedik. Çünkü o kadar büyük bir inşaat vardı ki meydanda biz Madam Tussaud Müzesindeki memurla bile bağırarak zor anlaştık. Müzeden çıkınca ilk yaptığımız meydandan kaçmak oldu bu nedenle bilgileri vereceğim ama meydan fotosu netten. İnşaat da çekmiyim dedim.


Meydan çok kalabalık ve renkli bir yapıya sahip ancak normalde sanırım gezmesi daha zevkli olabilir. Müzeler, tarihi yapılar ve Kraliyet Sarayı burada bulunuyor. Kentin en renkli gösterilerine ev sahipliği yapıyor bu meydan.


Kraliyet Sarayı  adı saray olmasına rağmen çok daha mütevazi bir yapı. 1648 yılında İspanya ile  aralarında 80 yıla yakın süren savaşların bitimi ile yapımına başlanan yapı 1655 yılında bitirilmiş. Tren istasyonu gibi bu bina da direkler üzerine kurulu. Toplam 13600 kazık kullanılmış. Napolyon Bonaparte 1808 de burayı  kraliyet sarayı haline getirmiş. Bu saray şu an kraliyet tarafından sadece törenlerde kullanılmakta. Bir de içinde bulunan mobilyalar Napolyon Döneminden kalma eserler. 






Sade kesinlikle hemen yanı başında  Nieuwe  Kerk 16. yy dan kalma heybetiyle duruyor. Her ne kadar adı  Yeni Kilise  anlamına gelse de şehrin en eski 2. kilisesiymiş. Sanırım ikinci daha yeni anlamında konmuş bu isim.  Bir kilise burası ancak şu an daha çok müze havasında bir kilise.

Hatta burası Amstel nehri boyunca uzanan şehir nehirde kurulan 13. yy da başlanan ilk baraj burası. Eskiden Balık Pazarı varmış şu an turizm ve ticaretin merkezi gibi. Olmazsa olmazı elmalı ev yapımı kekleri dediler. Biraz diri elmalar ama çooook şekerli olmaması ve kahve yanında şahane olması benim tercih sebebim. Deneyin.


Madam Tussaud Müzesi...



Marie Tussaud, 1761 – 1850 yılları arasında yaşamış Fransız doğumlu bir hizmetçidir. Yaptığı mum masklar ile özellikle ünlü kişilerin gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlaması ile hayatı  değişmiştir. Londra’da öldüğünde 400 kadar çalışması vardır ve ilk Madame Tussauds Müzesi Londra’da açılıp sonrasında tüm dünyaya yayılmıştır. 

Bal mumu heykel denince akla dünyada ilk gelen müze burası herhalde. Gerçi Prag da da bir bal mumu müzesi vardı bahsetmiştim ama burası idol sanırım. Çok enteresan bir müze hatta içeride size bal mumu heykellerin yapımları hakkında bilgi veriliyor ki  saçların ekimi bile o kadar uzun ki. Düşünün tel tel ekiyorlarmış her telin yaklaşık 1 dakika sürdüğünü düşünün sonra hesap edin süreyi. Deli işi işte bu yüzden sanırım dünyanın bir ucundan geliyor insanlar. Biz fotolarda göreceksiniz çok eğlendik ama nasıl bitti anlamadım turumuz. Bir baktım çıkış kapısında güle güle yazıyor türkçe olarak.



Gezinip foto çekmek hatta çok abartmadıkça heykellere dokunmak serbest. Hatta Charlie Chaplin bölümünde   kendi videonuzu çekiyorsunuz ve dışarıda bulunan bilgisayar sistemi ile kendinize mail atıyorsunuz. Bilginiz olsun bir süre tutuyorlar videoyu sonra siliyorlar, dönünce mail sisteminden indirmeyi unutmayın.





RİJK MÜZESİ...


Rijk Museum





Napolyon tarafından 1808 de  Kraliyet Sarayı içinde kurulmuş müze ancak sanırım yetmedi alan daha sonra 1885 de Vandelpark daki bu binaya taşınmış. Binanın mimarı tren istasyonunun mimarıdır aynı zamanda. Zaten bina modelleri bunu çok net gösteriyor.  Her zamanki gibi bendeniz girmedim bu müzeye. Çünkü bu tamamen resim sergisi yani içinde 8000 den fazla eser var, 17. yy Hollanda sanatına ev sahipliği yapmış, orta çağ eserleri ile doluymuş ama benim asla algılayamadığım ayrıntılarının dikkatimi çekmediği bir durum. O yüzden siz isterseniz bakının diye linki paylaştım ancak ben dışarıda kalayım izninizle... 


Meşhur yazı da ziyaret edildi elbet ama havanın ne derece sıcak olduğunu suya giren Tayfun dan anlamak çok da zor değil.


Çiçek Pazarı...


19. yy da kurulmuş pazar şehrin en turistik mekanlarından biri. Aslen zamanında teknelerle getirilen çiçeklerin satıldığı bir ticaret merkezi olan mekan şu an daha çok turistik bir merkez olmaktan ötürü sadece çiçek değil de hediyelik eşya, tahta terlikler hatta yanı başındaki dükkanlarda peynir de satılan bir gezi alanıdır.  O zamanki tekne satışları şu an teknelerin sabitlenmesi ile oluştuğundan aslen yüzen pazar olma özelliği de taşır bu alan.


En enteresan çiçek burada et yiyen bitkidir ki zaten elinizi kaptırmayın diye kapalı bir şekilde satılır. 


Tüm dünyada lalenin ana vatanı Hollanda gibi gözükse de tarih kitaplarında lalenin bu ülkeye Osmanlıdan gittiği de yazmaktadır. 





Kanuni Zamanında Avusturya Macaristan İmparatorluğu nun elçisi 1550 li  yıllarda 7 yıl kadar İstanbul da görev yapmıştır. O dönemde Lale soğanlarını kendisine Kanuni mi vermiştir yoksa elçi kendi mi alıp gitmiştir bilinmiyor ancak lalenin bizden oralara gittiği onlar tarafından da kabul görmüştür. Ancak işin ilginci giden türk turistler olarak biz bile oradan lale soğanı alıp getiririz , komik değil mi aslında...


Van Gough Müzesi...

Van Gough Müzesi


Van Gough dediğinizde hem hayatı ile şaşkınlık duyarım hem de resimlerindeki renk cümbüşü ile hüznün bir arada oluşuna şaşarım. Eski ressamların resimleri ilgimi çekmez ama Van Gough başka bir adam bence. 27 yaşında resim yapmaya başlamış bir adam 37 yaşında hayata gözlerini yumarken 200 ün üzerinde resim yapıp, 500 den fazla çizim ve çalışma  bırakmış geride. İşin enteresanı bunlar sadece 10 yılda olmuş ve tüm dünya onu tanıyor. 


Evet bu müzeyi görmek istedim ancak internetten alın biletlerinizi kuyruk hele ki sıcakta çok da cezbetmedi bizi. Bir kaç saat çok uzun bir süre beklemek için. Önünde  keyifli vakit geçirebileceğiniz bir yeşil alan da varsa. Ama derim ki istiyorsanız  biletleri internetten alın çünkü internette daha uygun fiyatlar ve gezin.







Vondel Park...


Biri park mı dedi hemen gidelim. Hava da sıcak nasılsa biraz hava alırız. Sonra şehri turlamaya başlayalım mı çünkü vakit az  ve biz  zaten o kadar yorgunuz ki...





Vondel park şehrin nefes alma noktası. Aşağıdaki kolajda şehrin içinde kapladığı alanı görecesiniz ki ne kadar büyük. Şehrin nefes almasını sağlıyor resmen. Başta kuşları olmak üzere tüm canlılarla sakin dinlendirici bir alan, sessiz. Şehre doğru yaklaştıkça bu yeşil alanlarda gençleri görebilirsiniz hatta bir alt kolajda ölmeden yapmam gerekenler tablosu o gençlerin oradan.  Hava enteresan güneş varken pişiren bir sıcakla ama güneş batmaya başladıkça şal ceket biraz giyinsek mi havası. Hazırlıklı gidin derim ben haziranda gittim giydiklerime  bakın....




Bir de çok enteresan bir durum var. Amsterdam daki korku müzesine gitmişiz ki kapısını hatırlar gibiyim. Çok etkilenmediğim o kadar belli ki hiçbir şeyi unutmayan ben bunu hiç hatırlamıyorum ailem ise her şeyi unuturken bunu hatırlıyor. Hatırlamak için internetten kapısının resmini bulduk hala tık yok. İçeride resim çekmek yasakmış demek o yüzden fotoğrafım da yok. Artık buradan ne pay çıkarır da ne yapmaya karar verirsiniz bilemiyorum. Ama bizimkilerin dediğine göre Madame Tussaud müzesi biletleri ile beraber kombine almışız.


Veee artık yatıp uyuma zamanı . Ama önce bayıldığımız bir türk restoranından bahsetmek isterim. Maydanoz Restaurat muhteşem misafirperver bir türk tarafından işletiliyor. Sunumlar bildiğiniz türk yemekleri karnıyarık falan var. Ama öyle gördüğünüz dönerciler gibi değil çok  şık. linki paylaşıyorum denemelisiniz derim şöyle ki iyi restoran da olabiliyormuş dedirtiyor. Zamanında İsviçre ye kaçak gitmek için yola çıkmış ancak yolculuk parasızlıktan Amsterdam da sonuçlanınca burada yaşamaya başlamış. Misafirlerle tek tek ilgileniyor ve bu hizmetten herkes memnun. Torino şubesi açar mı acaba??

MAYDONOZ RESTORAN

İlk gece yemeğimizi Hard Rock Cafe de yedik.Oraya vardığınızda yer bulursanız şanslısınız aksi takdirde size bir alet veriyorlar ve ışıkla haber verdiklerinde restorana geri dönüyorsunuz. Biz dışarıda satranç oynayan insanları seyrettik hatta Akın ve Tayfun ikili bir grupla satranç maçı yaptı, ben de kahve içip onları seyrettim. Bu kadar sözden sonra eee bekledik biraz dememe gerek var mı?

Unutmadan da şu Madame Tussaud videomuzu da koyalım....




Unutmadan ...

Amsterdam Tourist Office

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALBA...İTALYA KASABALARI-4-

IVREA PORTAKAL FESTİVALİ Şubat 2017

MİLANO...Bir Çok Kez...