GRANADA EKİM 2016


Kızıl Tepe de Kızıl Kale




Dünyanın en güzel şehirlerden biri olduğunu tüm bloglarda okudum ve büyük hayallerle gittim. Ancak her gezide olduğu gibi bu gezide de yağmuru sel modunda yağdırınca şehirde gezi hayallerim kısıtlı kaldı. Ama El Hamra doyurucu bir gezi oldu.

Öncelikle El Hamra yı tur ile gezmenizi tavsiye ederim. Turlar italyanca ispanyolca fransızca ingilizce her dilde var ve internet üzerinden rezervasyon yapabilirsiniz. Şöyleki tur yaklaşık 4 saat sürüyor ancak 10 dakika mola var arada. Giriş biletleri yaklaşık 20 euro ama tur 50euro. Evet pahalı ama doyurucu bir tur oldu ben memnun oldum. Alcazar ı rehbersiz gezdiğim için üzüldüm bile.

Granada ispanyolcada Nar anlamına gelirmiş. Orada yaşayan araplar Gırnata, yahudiler ise Granatha yani tepelik yer anlamına gelen kelimeyi kullanıyorlarmış. Cordoba ve Sevilla ispanyolların eline geçince o bölgede yaşayan  müslüman ve yahudiler Granada ya gelmeye başlamış ve böylece şehir önem kazanmaya başlamış. İberya yarımadasında kalan son müslüman devlet olarak 250 yıl daha iç ve dış etkenlere dayanır. Granada da ispanyollara geçince zorla hiristiyanlaştırma yoluyla yahudi ve müslümanlara zulum başlamış. Kastilyalılar neredeyse tüm hamamları abdest alınmasın diye yıkmış ancak küçük aralarda kalan hamamlar gözden kaçmış.




Şehir İspanyollara savaşmadan teslim edilince o zamanın sultanına Sierra Nevada tepesinde yaşamasına izin verilmiş. Ebu Abdullah teslim ettiği şehre yukarıdan bakarken ağlarmış. Annesi ,
"Erkek gibi savunamadığın şehrin için kadın gibi ağlıyorsun" dermiş. Bu nedenle bu tepeye "Son iç çekiş tepesi" anlamına gelen  "el ultimo suspiro del moro" denmektedir.

Granada Albaycin ve Al Hamra olmak üzere 2 bölümden oluşmaktadır. Albaycin bölgesinde halen endülüs yapısında evler vardır.

Al Hamra....





1232 yılında Gırnata Emirliği yani Beni Ahmer kurucusu ı. Muhammed tarafından yapımına başlanmış. Daha sonra gelen her sultanla bir başka bina eklenerek bu halini almış muhteşem bir saray. Saraya doğru yürürken normal standart kale duvarlarından geçiyorsunuz. Sanki o muhteşem saray yoluna gidilmiyor. Ama kapıdan saraya girdiğiniz anda Cennet e düşmüş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Zaten 100 gece masallarından fırlamış gibi olan bu saray yeryüzünde Cennet in tasviri olabilmesi için yapılmış. Kızıl Vadi üzerine yapılmış olan Kızıl Kale anlamında bir saraydır. 780 yıllık islam hakimiyetinde yaşamış sarayın her yerinde "Allah'tan başka galip yoktur" yazısı bulunmaktadır.




Bu avluda duvarlarda Kur'an 'dan ayetler yazıyormuş ve tepedeki ahşap ilaveler de yağmurdan bunları korumak için yapılmış.

Çok uzun yıllar boyunca terk  edilmiş, hatta içinde evsizler yaşamış, avlusu hayvan ağılı olarak kullanılmış, içindeki boş alanlara minik evler dahi yapılmış. Hatta kapı koymak için duvar bile yıkmışlar.Ancak 19. yüzyılda tekrar restoresine karar verilmiş ve orjinaline mümkün olduğunca sadık kalınmaya çalışılmıştır.

Her oda ve her tavan birbirinden farklı. Her seferinde sihirli bir kapı açılıyor sanki... 


Aslen bu pencereden güneşin girmesi gerekir ancak sonradan bu düzeni keşfedemeyenler tam karşısına bina dikince düzen bozulmuş...

Ancak 1429 da şehre gelen 5. Carlos un kendi istekleri ile bazı yerleri yıktığı biliniyor ancak yıkılan yerlerin ne olduğu hakkında hiçbir bilgi yok. Hatta bu yıkımlarda 1 milyona yakın kitabın yakıldığı ancak 30 kadar kitabın günümüze geldiği bilinmekte.








Fizikçi Pierre Curie " Müslüman Endülüsten bize 30 kitap kaldı ve biz bu bilgi ile atomu parçaladık, şayet yakılan kitapların yarısı bugüne kalsaydı çoktan uzayda galaksiler arası geziyorduk" demiş. Ancak Pierre Curie nin bu cümleyi telaffuz ettiği dönemde henüz galaksiler keşfedilmediğinden bu sözün doğruluğu inandırıcı değil ancak kitaplar hakkında yorum yapamıyorum. Çünkü mimarisi ve işçilik düşünüldüğünde hatta tepedeki bir noktaya aşağıdaki nehirden su taşıma sisteminin o dönemden beri hiç bir değişiklik yapılmadan kullanıldığını öğrendiğimde bilim alanında o dönem çok gelişmiş oldukları kesin. Belki de kalan 30 kitaptan birinde onlar Galaksileri keşfetmişti.

Bir duvarda hem arapça yazılar hem de vaftizhane şarap tasının olması her dönemin özelliklerini kaybetmeden yaşamaya çalıştığını gösteriyor.


Salon ve avlu duvarları yüzlerce geometrik şekille içiçe giren kompozisyonlarla yapılmış. Hiç bir avludaki desen başka avluda yok. Hamamlarında sıcak ve soğuk suyun birbirine karışmadan devir daim yaptığı sistemler var. Rehberin söylediğine göre o dönemde cuma günleri tatil olduğundan her müslüman hamama gidip yıkanırmış. Müslümanlarda haftada 1 olan bu durum hiristiyanlarda yılda 1 ya da daha azmış . Bu direk rehberimizin yorumu. İnandım mı evet çünkü sokaktaki pisliğe batmasın diye topuklu ayakkabı üretmişler, camlardan kaselerle boşaltılan pisliklerden kirlenmesinler diye şemsiye üretmişler. Esas yaşadığım üzüntü şu oldu. Bir zamanlar müslümanlar hiristiyanlardan 500 yıl önde bilimsel ilerleme sahibiyken şu an geldiğimiz ters durum içler acısı.

Yegane Fatih Allah tır.




Yazıların olduğu duvarlarda Kastilyalılar tarafından bu mühürler konmuş ki biz varız diyebilsinler...


El Hamra Sarayı girişinde Da vinci tarafından yapılmış sütunlu yuvarlak bir avlu var. Ve sarayı görünce çok ama çok sönük kalıyor.





Aslen saray zarar gördüğü dönemlerde sarayın tadilatı için izlenen yol da içler acısı. Şehirde yaşayan müslümanlardan yapım için vergi kesilmiş. Yani ya hiristiyan olacaksınız, ya şehri terk edeceksiniz ya da sarayın onarımı ve yapılacak ilaveler için vergi ödeyeceksiniz.

Buradaki sütünlar çok uzaklardan gelmiş. Her ne kadar bana ilginç gelmese de şu an çok değerlilermiş. Taşınması çok zormuş.


Sarayda 2 önemli avlu var. Bunlardan biri Mersinli Avlu diğeri ise Aslanlı Avlu. Mersinli Avlu  ortasındaki havuz ve sütunların dizilişi ile muhteşem bir perspektif veren avludur ki internette karşınıza çıkacak ilk fotodur.

Bu avlulara odalardan çıkarken gördüğünüz kapıların büyük çoğunluğu orjinal hatta el değdirip zarar vermeyin diye de cama yakın  sert formika  bir plaka ile kaplı. Görün ama kurcalamayın...


Diğer ülkelerden zor durumda olan devletlerin emirleri buraya geldiklerinde, "Biz açlıktan ve susuzluktan kahır oluyorken, bu ne lüks yaşam böyle. Sular boşa akıyor" derlermiş. 

Aslanlı avlu ise 12 aslan üzerindeki su çanağı olan ve 124 sütun üzerine kurulmuş bir avludur. Ve aslanların altından 4 tane su yolu geçer ve odalara dağılır. Bu avludaki su sesi ile Cennet tasvir edilmeye çalışılmış.




Bunun bir çeşit cennet odası gibi olduğu iddia ediliyor. 



Avludaki küçük odacığın tavanı...

Ve Generallife olarak geçen saray bahçeleri ve yazlık saraylar muhteşemler. Ben mümkün mertebe resimler altına paylaşım yapacağım ama gidip dünya gözü ile gezin derim. Ancak unutmadan çok kalabalık.









Farklı dönemlerde yapılar restorasyonlar burada gözüküyor. 



Bu bahçelerde her nevi bitki yetiştirilir bunlarla ilaçlar yapılırmış. Ama malum tarifler yakılan kitaplarla gitmiş. Koku ise inanılmaz... Eminönü 'ndeki baharatçılarda bulunan her şeyin taptaze olduğunu düşünün. Muhteşem...


Sarayın normal yaşamla arasında bu tünellerden var hatta gördüğünüz mini köprü sarayın suyunun geliş yolu..

Bu göletlerde ise nilüferler var... 


Hamamlar gerçi çoğu yıkılmış ancak su giderleri, sıcak suyun gelişi. Sistem enteresan...







Surlardan şehir manzarası. Gördüğünüz Sierra Nevada, Emir'in kalıp ağladığı tepe. Buralarda Sevilla çingenesi dedikleri Flemenkoyu başka yerde göremeyeceğiniz kadar güzel oynayan insanlar yaşarmış. Tabii bizim gibi gece dönecekseniz imkansız ama yine de iyi bir tura sorun derim.


veee gezimiz bitti dönüş vakti...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALBA...İTALYA KASABALARI-4-

IVREA PORTAKAL FESTİVALİ Şubat 2017

MİLANO...Bir Çok Kez...