CASABLANCA-RABAT-MARAKEŞ TURU... ŞUBAT 2015...

Şubat tatilinde bir yere gidelim dedik. Tayfun çok merak ettiği için aslen Budapeşte Viyana Prag Turu ayarlama planı ile oturmuştuk bilgisayar başına. Sonra ne oldu anlamadım 20 dakika içinde kendimi Fas Turuna rezervasyon yaparken buldum. Efendim ilk planladığımız yerler soğuk olurmuş, üşürmüşüz...

Hava gerçekten Fas ta çok güzeldi her ne kadar yola çıkışımız o kadar güzel olmasa da. Öncelikle Fas uçuş günü sanırım 6 uçuş falan iptal olmadı, sabaha kadar hep iptal olan uçuşların bilgisini aldık, fırtına öyle böyle değil. Neyse havaalanına geldik, uçağa otobüsle gittik ancak merdivenler bile çıkılmıyor , rüzgar felaket. İlk 1.5 saat çok hoş bir uçuş olmadı ama sonrası çok daha iyiydi.

Uçağımız Casablanca ya indi. Öncelikle bu turlarda eğer belli bir sayı toplanmaz ise bir kaç firma turları birleştirip rehbere teslim ediyor. O nedenle aynı tura farklı fiyatlar ödemiş insanlar bir arada oluyorsunuz. Rehberimiz bir şekilde Fas a gelmiş, sonra orada evlenmiş , Casablanca da yaşamaya karar vermiş biri idi.


Fas ile ilgili enteresan bir kaç bilgi vereyim. Öncelikle bir kralları var bir de parlementosu. Toplam 330 vekilden oluşan parlementoda 297 si seçimle diğerleri kral kararı ile geliyor göreve.  Toprakları Afrika kıtasında olmasına rağmen Afrika Birliğine bağlı olmayan tek ülke. Söylenene göre 1975 yılında Faslılar ellerinde Kuran-ı Kerim ile Sahra çölüne gidip bir baştan bir başa geçerek Yeşil Yürüyüş dedikleri bir şeyi gerçekleştirmişler. Kimse de engel olmamış ancak bundan sonra Faslılar Sahra çölünün kendilerine ait olduğunu iddia etmiş , diğer ülkeler bunu kabul etmiyor. Havada bir konu yani.

Dünyada  Morocco olarak geçerken biz Fas diyoruz ki tek diyen de biziz. Osmanlı  döneminde kullanılan fesler buradan ancak Fes şehrinden geldiğinden dolayı  bizim için bu ülke Fas. En ünlü ve bilinen şehirleri Casablanca ve Marakeş olmasına rağmen başkenti Rabat. Marakeş aslen ilk başkent ancak sonradan Rabat başkent olmuş. Turlar, arzuya göre Rabat'ı geziye  ekliyor. Ekletin derim çünkü bu iki şehirden çok daha farklı bir Avrupa şehri havası var burada. Rabat bir üniversite öğrenci şehri. Bunu da çok iyi hissediyorsunuz, daha temiz ve bakımlı. Yani Marakeş de çatal bulamamış bir gecemiz olduğu düşünülürse arada uçurum var.

Bu  bu bölge yaşam olarak MÖ. 8.yy a dayansa da Arapların Kuzey Afrika yı fethetmesinden kısa bir süre sonra MS. 788 gibi Faslı Müslüman Hanedanlıklar yönetimine girmiş. Önce 1860 da İspanya sömürgesi olmuş sonra 1912 de Fransız sömürgesi. 1956 yılından itibaren  de bağımsızlıklarını ilan etmişler. Bu durum   ülkede halkın genelinin Fransızcayı çok iyi konuşmasına sebep olmuş. Yani okula giderseniz standart bir okulda Arapça, Fransızca ve ingilizce öğreniyorsunuz. Ülkede en özel okul Kraliyet okulu ki burada kimin okuyacağına kralın emrindeki eğitimciler araştırarak  karar veriyor.

Sokaklarında portakal ağaçları göreceksiniz ama bunlar yenebilen türlerden değil sanırım çünkü kimsenin elini sürdüğü de yok.Daha sonra bir Faslı arkadaştan öğrendiğim kadarı ile çok acı bir meyve imiş bunlar sadece diyet yapanların yediği birşeymiş.  Böylelikle sokaklarda çok hoş renkler oluşuyor. Ekonomik hayatın merkezi aslen Marakeş ve Casablanca. Rabat daha çok üniversite merkezi. Casablanca en büyük şehri. 1942 de ki Casablanca filmi ile ünlenmiş şehir. Atlas okyanusuna kıyısı olan bir liman şehri. Dolayısı ile deniz ürünleri konusunda çok iyi. Mesela dünyanın en büyük sardalya balığı ihracatçısı Fas şu anda. İster kurutulmuş ister konserve olarak.

Bu arada Fas gezileri vizesizdir. Hükümet Türklere vize uygulamıyor ancak bunun sınırı 30 gün. Daha fazla kalacaksanız muhtemelen yapacak birşey vardır. Uçakta inmeden bir kağıt dağıtılıyor , ülkeye girmeden bunu veriyorsunuz , pasaportunuza sizin okuyamayacağınız bir şekilde ( ki ben bendekini okuyamadım) bir kod yazıyorlar, otele bu kod yoksa giremezsiniz.

Marakeş ise bir zamanlar Fas ın başkenti olan ancak şu an ticaret ve turist ile para kazanan bir şehir. Kırmızı şehir olarak geçer ki zaten yapılar size kırmızı kırmızı gelecek.

Fas a  gelişinizde havaalanında para değişimi yapabilirsiniz ancak bilginiz olsun eğer Fas dirheminiz yoksa euro kullanabiliyorsunuz. Bu arada 10 dirhem yaklaşık 1 euro. Birçok yerde kredi kartı geçiyor ancak komisyon alındığından nakit kullanın derim. Bir de pazarlık yapın hatta dibi vurun teklifte. Marakeşte eşim öyle bir deneme yaptı, adam indi ve biz ürünü alıp getirmek durumunda kaldık. 500 Dirhem dediklerine 100 dedik,  adam verdi. O kadar zorlayın önce. Çünkü turist fiyatları en azından çarpı 3 falanmış.

Fası gezerken göreceksiniz baharatları çok ünlü. Argan yağı ve zeytin. Bir de naneli limonlu çayları var ki gerçekten çok güzel durmadan içebilirsiniz. Yalnız şekersiz hiç hoş olmayan tadı ( ben hiç birşeye şeker kullanmayan biri olarak söylüyorum )  şekerle çok güzel oluyor her yerde bulabilirsiniz ki demliklerle geliyor. Bizim lohusa şerbetinde kullandığımız minicik yaldızlı su bardaklarında geliyor.

Çatal kaşık kullanmayı sevmeyen bir millet buradakiler. İnanışlarına göre melekler 1 parmakla yemek yermiş, krallar emirler 2 parmakla, peygamberler 3 parmakla, şeytan ise 4 ya da 5 parmakla. Buradakiler 3 parmakla yemek yemeği tercih ediyor. Sanmayın ki çatal kaşık yok. Elbet heryerde olduğu gibi burada da çok güzel restoranlar var sanırım onlar biraz pahalı turlar da sizi pek götürmüyor öyle yerlere.

Casablanca , İspanyolca olarak  beyaz evler anlamına gelmekte. Aslen beyaz evlerden kurulu bir şehir buası ancak şehir merkezinde öyle Bodrum evleri beklemeyin yani. Casablancaya inip otobüslere yerleşmemiz biraz öğle saatini bulduğundan bir de burada geçirilecek sadece yarın sabaha kadar vakit olduğundan hızlıca şehir turuna başladık. Şehrin ana merkezi zaten hepimizin de fotoğraflardan bildiği pazar yerlerinin olduğu Habous Qurtier. Fotoğraf sanatı ile uğraşanlar için Fas binbir renkten oluşan bu tezgahları ve enteresan insanları ile çok çekici bir mekan. Lakin ışıklarını yakmış kandil satmaya çalışan bir dükkanın fotoğrafını bırakın makine ile  cebinizle çekmeye kalksanız , çekemeyin diye ışıkları kapatıyorlar. Herşey parayla... Fotoğrafı bırakıp gözünüzü hoş ederseniz biraz da baharatların o karışımının kokusu ile tamamen başka bir evrende gezinti gibi.


Bu alana yakın olan başka bir nokta ise 5. Muhammed Meydanı. Ortası çeşme ile süslenmiş klasik geniş meydanlardan biri. Casablancada genelde yapılar çoooook büyük. Zaten otobüsle Casablanca katedralinin önünden geçince devasa beyaz yapıyı hemen farkediyorsunuz. Sanırım tam da bu yüzden yapılan Hasan II  Camii  devasa demek  küçük kalır bir camii. Buraya yatırılan para ile muhtemel bir kaç devlet kurulurdu. Sadece caminin açıldığı ilk gün dolmuş cami o da dolmuş, taşmamış. Ancak o günden sonra çok az insan geliyomuş. Düşünün Fas dasınız, ezan saati cami de saf tutan onca insan diziliyor ve 2. sıraya geçemiyorlar. İşte o kadar büyük. Biz üst kata çıktık kocaman bir alandı ki fotolarda minicik gözüküyor. Yani ülkede o kadar aç insan varken buraya bu kadar para yatırılmasını anlamak mümkün değil.




Rehberimiz orada yaşadığı için bizimle bazı bilgileri paylaşıyor. Halk kralının çok seviyormuş. Şeriatla nasıl yönetiliyorlar diye sorduk. Öneğin hırsızlıkta ceza nasıl diye. Onun anlattığına göe kralları "Eğer halk açlıktan çalıyorsa el kesilmez, zevk için çalanadır bu ceza." diyormuş. Ama halk açken parayı saltanata harcamak caiz. Neyse siz yine de dikkatli olun özellikle cep telefonlarını selfi çubuklarından çekip kaçtıklarına dair bilgi verildi. Zaten 3 günlüğüne geliyorsunuz onu da polisle harcamayacağınızı çok iyi biliyolar şeklinde bir uyarı aldık.

 Hemen ardından yağmur iyice basmadan malum ülke sıcak olsa da kış, Cornishe yani kordonun yolunu tutuyoruz. Denizin daha dorusu  Atlas Okyanusunun kıyısındaki  kafe tarzı bir yerde kahve molası verip dalgalı denizi izleyip foto çekiyoruz.

Yorgun ve bitap düşmüş halde akşam yemeğini yemek için dağılıyoruz.

Ertesi sabah Casablanca dan Marakeşe doğru yola çıkıyoruz ve rehberimizin teklifi ile yarım günlük bir Rabat turu yapıyoruz. Rabat ülkenin başkenti ve şehir diğerlerinden farklı. Yani Fas ta Starbuks bulup da kahve içebileceğim aklıma gelmezdi. Üniversite şehri olunca böye oluyor demek ki.

Rabatta önce Dar al-Makhzen i görmeye gittik. Burası Rabat ın Üniversiteler bölgesinde bulunan sarayı. Bu  saray  Fas Krallarının resmi konutları. Ancak halk 5. Muhammed i çok seviyor,  sanırım gösterişi çok sevmemesinden. Mesela burası resmi konut gözükse de kendisi Darülselam da mütevazi bir evde yaşıyormuş. Daha mütevazi...

Hatta meydana doğru ilerlerken kraliyet okulunu da görüp oradaki öğrencilerin seçilmesi olayını rehberimizden öğrendik. Her yıl ülkedeki öğrencilerin başarı ve bilgileri incelenerek bunun sonucunda buraya girmeyi hak eden çocuğa davet yazısı geliyor. Elbette saraya  girme şansınız yok kapıda görevliler sizi engelliyor. Hatta kapının önünde dizilip foto dahi çekemezsiniz biraz uzak durmanız gerekiyor.

5. Muhammed Türbesine gittik. Türbe Hasan Kulesi ile karşılıklı bulunuyor. Mimari açıdan bir şahane olarak nitelendiriliyor.Aslında yapı 1971 yılında yapılmış ancak 400 usta ile 10 yılda tamamlanan türbe ya da diğer ismi ile mozole Arap Endülüs mimarisine göre yapılan bir yapı. 2012 den beri de Unesco Dünya Mirası listesinde.  Bembeyaz olan yapının  çatısı İslam rengi olarak kabul ettikleri yeşilden yapılmış. Türbede bir görevlinin sürekli oturup Kuran-ı Kerim okuması için bir koltuk bulunuyor. Fas Kralı nın oğulları Prens Abdullah ile 2. Hasan ın türbeleri burada. İçeriye girerken kapıda sürekli nödet tutan 2 atlı asker dikkatinizi çekiyor. Askerlerle fotoğraf çektirmek serbet zaten kıpırdamadan duruyorlar.

5. Muhammed Fas halkı için çok kıymetli çünkü bağımsızlıklarının ilan edilmesini sağlayan kişi kendisi. Ayrıca 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudilere verdiği destek sayesinde de yahudiler tarafından seviliyor. Ölümünden sonra yerine oğlu 2. Hasan geçiyor. Şu an ki kral 6. Muhammed ve halk tarafından fakir babası olarak tanınıyormuş. Rehberin bilgisine göre serbest kıyafetle halk içinde  gezermiş . Bazen sabah namazına küçük camilere gider ve sabah namazına gelen halkı ödüllendirirmiş.


Türbenin karşısında Hassan Kulesi bulunuyor. 1170 lerde çok büyük bir cami yapılmak istenmiş ancak iç çekişmeler vs gibi sebeplerden dolayı cami yarım kalmış. Halka da kıblenin yanlış yana baktığı gibi bir saçmalıktan bahsedilmiş. Burada gördükleriniz o dönemden yarım kalanlar.

Buradan sonra yola çıkıyoruz. Fas ın mavi şehri  Şafşavan (Chefchauen) ' a doğru. Burası daracık  sokaklarında  mavi boyalı evlerin olduğu bir yerleşim yeri. Siz gezerken birilerinin fotoğraf çektiğini görürseniz şaşırmayın çünkü gezinin bitişinde hediyelik eşya mağazasının önünde satılırken buluyorsunuz fotolarınızı.  Kurulduğu dağın keçiboynuzua benzemesinden ötürü fransızca boynuz anlamına gelen bu ismi almış. Şehir mavi beyaz görüntüye sahip ancak bunun geröçek sebebi çok da bilinmiyor. Bir kısmına göre bu renk kötü ruhlardan korunmak için başka bir düşünceye göre ise Yahudilerin dini inanışlarından gelen mavi beyaz arası bir renk tonu var ki, ibadetleri sırasında bu renkten birşeyler olmalı imiş üzerlerinde, o nedenle bu iki renkte evler. Çünkü zamanında Yahudiler burada yaşarmış.


Buradan sonra yola çıkıp Marakeşe gidiyoruz. Yolda dikkatimi çeken tarlalar boyunca kaktüslerin ekili olduğu ve Dikenli incir dedikleri meyvanın  üretiminin yapıldığı.İlk gece akşam hali ile Marakeşin görülmesi gereken en önemli noktasına geliyoruz. Cema ül Fena veya Jamaa el Fnaa. Fna meydanı ama bu meydan birinin tak diye boynunuza yılan sarmasından veya omuzunuza atlayacak bir maymundan hoşlnmıyorsanız, hijyenik birşeyler yemek isterken açık mutfaklarda satılanları görünce içiniz çekiliyorsa Fenalıklar Meydanı olarak da aklınızda kalabilir. Allah tan Akın korkmuyordu yılandan. Çünkü dikkat edin sarıyorlar ve para vermezseniz almıyorlar yılanlarını geri. Turdaki yılana karşı fobisi olan birinin 300 euro bayıldığını gördüm  yılandan kurtulmak için.

Bu meydan çok renkli, çok hareketli.Akşamları daha çok hediyelik eşya ve yemek satışı olan bu yerde gündüzleri pazar kuruluyor. Zeytini her şekilde bulma şansınız var. O kadar çok değişik modelleri var ki kendimizi tutamayıp zeytin alıyoruz Türkiye ye götürmek için. Bir de burada gördüm sarmısağı ezip yağ içinde konserve yapıyorlar. Ayrıca tezgahlarda Argan görüyorsunuz, sabunlar falan mis gibi argan kokuyor diyoruz. En azından bildiğimiz o koku. Ancak argan kokusuz bir yağ ve o fiyatlarla satılma şansı yok. İyi bir argan satıcısı bulmanız gerek. Argan ağacından toplanan arganın kabuklarının soyulması çok zordur. Bölgedeki keçiler argan ağaçlarına çıkar ve bu arganları yerler. Mide sistemleri sadece dış kabuğun temizlenmesini sağlar. Köylüler tarafından toplanan bu keçi atıkları temizlenir. İç kabuk soyulur ve makinada değil elde Faslı kadınlar tarafından taşla ezilerek yağı çıkarılır. İşte bu sebepten dolayı bazı kişiler tarafından argan keçi ......undan yapılıyor gibi bir yotum var, sebebi bu.  İyi bir arganın asla kokusu yoktur. Ve açılan bir argan en fazla 1.5 sene içinde tüketilmelidir. Yemelik ve kozmetik olak üzere 2 modeli var ancak ben yiyemedim.  Milyarlar verdiğimiz kozmetiklerden daha iyidir, bence...




Meydan çok enteresan ,görmeden dönmemek gerek evet. Yarın gündüz gözü ile de görmek isterim düşüncesi ile tur otobüsüne doğru yol alıyoruz.

Ertesi sabah erkenden kalktık Majorelle Bahçelerini gezmeye gidiyoruz. Hayatımda asla bu kadar büyük kaktüs görmedim. Hani kaktüs size batar acır falan, Buradaki kaktüsün üstüne düşerseniz en iyi ihtimal ölürsünüz. Hani küre şeklinde kaktüsler var sarı biraz sert dikenli, işte o kaktüsten var mesela bir tane içine bir vosvos sığar. Uzun kaktüsler belki 10 metre. Benim gibi kaktüs aşığı biri için cennet burası. Beni burda bırakın...

Buradan çıkıp  Essaouira ya gidiyoruz. Bir Portekiz şehri olan bu yer tatile gidilebilecek yazlık mekanlardan . Deniz seven bir aile olarak bizler sahil keyfi yamaktan çok memnun kaldık burada. Sabah botanik  bahçe  arkadan deniz keyfi  bayıldım bu güne. Hatta sahile kocaman bir yazı yazdık "Tayfun was here" . Unesco tarafından bir dünya mirası kabul edilen şehirdeki kale ve kalenin içindeki Medina  gezilecek. Medina yani  şehir eski Roma kentlerinden uyarlanarak yapılmış.Daracık, labirent sokaklar, bembeyaz evler, maviye boyanmış kapı pencereler ile bir çok ressam resimlerinde kullanmış  burayı. Akdeniz sanırım bu evleri ile ünlü . Benim bidiğim beyaz evler sıcak zamanda serin olsun diye, mavi pencere de akreplari uzak tutmak için ama buradaki amaç nedir işte onda bilgim yok. Jimy Hendrix ve Orson Wells bu şehirde yaşamışlar.Burası bir balıkçı limanı.


Artık keyfimizi yaptık yola çıkıyoruz. Marakeşte bir show var Chez Ali Show. Enteresan bir show ancak turistik bu işin minik bir çadır vr ortada sahil ateşi gibi bir durumdan bugün geldiği nktaya şahit olmak şaşırtıcı. Kocaman çadırlar içerisine kurulmuş restoranlarda size özel kıyafetli insanlar geleneksel Fas yemeklerini servis ediyorlar. Yalnız sadece o gece arta kalanlarla köy doyar. Servis aralarında dans showları yapılıyor ardından yemek sonrası dışarıda kurulmuş alan etrafıda oturup size at üstündeki delikanlıların show unu izliyorsunuz. Aman dikkat her ne kadar gerçek olmasa da atışmalar sırasındaki silah sesleri enteresan. Hatta çadırın dışında yapılmış olan bina size bir saray bahçesinde olduğunuz izlenimini veriyor. Sunum harika...



Son güne geldik. Berberi köyünü gezmeye gideceğiz, Atlas dağlarının eteklerine. Berberiler kültür olarak ilk dönemler gibi yaşıyorlar. Köyleri ve insanları gördüğünüzde kendinizi uzaydan gelmiş gibi hissedebilirsiniz. Ya da 500 yıl önceye mi döndüm diye düşünebilirsiniz. Şok halinde geçen bir saatte bize köyde meşhur Fas çayını ikram ettiler. Bizim kültürümüzde çay servisi yapılırken bardakta köpük olmamalıdır. Bu nedenle demlik çok yukarıdan dökülmez. Ancak Fas da durum şu. Şov yaparak bardaklara döküyorlar ve ne kadar köpürürse bardak servis o kadar özenilerek yapılmıştır onlara göre.

Köydeki gezi bittiğinde öğlen yemeği için biraz büyükçe bir çayın yanında hazırlanmış Taijin lerden seçtiklerimizi yiyeceğiz. Taijin bizim güveçlerimize benzer ancak kapakları konik olan güveçlerde , odun ya da kömür ateşinde uzun sürede pişen ve bu esnada içine su eklenmeyen , bol sebze ve etin Taijin baharatı ile pişen bu kadar anlattım yani parmaklarını da arada yiyebileceğiniz lezzette bir yemek. Sadece yapana ve yapıldığı yere takılmayın. Servis bitip de karnımız doyduğunda masaları toplayan küçük çocuklardan biri yiyebilir miyim diye sordu kalan yemeği. Onu görünce hem içim acıdı hem kızdım. Ama gözüm ona dakikalarca takılı kaldı. Ah hayat...




Buradan yola çıkıp Marakeşteki Fna Meydanına koyulduk. Yolda argan ağaçları üzerindeki keçileri görme şansımız oldu.İndik fotoğraflarımızı çektik , hayretle baktık.  Gündüz gözü ile pazarını gezdik. Arkasından Kutubiye Camii ni ziyaret ettik ve son durağımız olan Bahia Sarayına gittik. Sarayın ihtişamına bayıldım işçilik ise çok güzel. Burada da avlu ve avluda yeşillik ve havuz bulunuyor.

Yolda bir noktada her ne kadar bilmesem de palmiye ağaçlarının içinde durduk ve isteyenler develerle tur yaptı isteyen foto çekti.


Sonunda otele döndük ve bavulları kapatıp dönüş hazırlığınız tamaladık.

Hepinize iyi eziler....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALBA...İTALYA KASABALARI-4-

IVREA PORTAKAL FESTİVALİ Şubat 2017

MİLANO...Bir Çok Kez...