BERLİN HAMBURG...20-22 EKİM 2017

                Meşhur Zeus Sunağının parçalarını görmek için tatili aylar öncesinden planladık. Ancak, gitmemize bir kaç gün kalınca gördük ki 2021 e kadar Zeus Altar ını görebilme şansımız kalmamış. Berlin kendine has bir şehir. Berlin Duvarını görebilmek, duvarın tarihini anlatan müzeyi gezebilmek, Alman tarihi müzesini ziyaret edip "10 dakikaya kadar müze kapanıyor"  anonsuna karşılık "Biraz daha , yetmedi ki zaman" diyebilmek için ve hatta sokaklarında tur atmak için bile kaça bilinecek bir şehir. Aslen 170 den fazla müzeye sahip şehirde yapılacak çok şey var ancak herkesin zamanının ve zevklerinin sınırları içinde  bir kaç müze bulup  gezebileceğine inanıyorum. Gelelim bizim neler yaptığımıza....




Cuma öğlen saatlerinde oteli bulup bavulları bıraktıktan sonra ilk iş Berlin Duvarını görmek için yola koyulmak oldu. Berlin'de hem duvarı hem de müzeyi görebileceğiniz noktayı asla East Side Gallery ile karıştırmayın. Duvardan geriye çok fazla bir şey yok ama duvarın örüldüğü demirlerin çoğu hala orada.Ayrıca şehirde duvarın geçtiği yerler şehir zemininde işaretli ve bazı noktalarda duvardan parçalar konulmuş buralara. Hatta duvar parçaları hediyelik eşya dükkanlarında satılıyor ama ne kadar doğrudur bilemiyorum. Duvarın önündeki yemyeşil çim arazide küçük bölümler halinde sesli olarak bilgilenme şansınız var. Hatta duvardan kaçmaya çalışırken ölen insanların da resimleri bulunuyor. Bu resimlere bakarken, çocuklar da varmış ne yazık diye düşünmüştüm. Ama yapının esas bakış açısının arkası olduğunu fark ettiğimde, çocukların ikisinin Türk olduğunu görmek içimi daha da bir parçaladı.

Bu alandan karşıya geçtiğinizde Berlin Duvarı Müzesini gezebilirsiniz ki tamamen ücretsiz bir müze burası. Kapıdan girer girmez bir ekranda size sürekli dönen 10 dakikalık bir video sunuyorlar  ki bu video size acıyı çok iyi anlatıyor. Tabii videolar , resimler ve açıklamalar içeride devam ediyor. Her noktada başka bir hikaye ama beni en sarsan nokta baştaki video, yukarıda paylaştığım kolajdaki tellerden geçirilmeye çalışılan bebeğin olduğu resim ve üst katta duvarın kaldırılma kararı üzerine kapıların açıldığı gün çekilen video oldu.

Berlin duvarı hakkında bir bilgi paylaşmak isterim. 1986 yılının kasım ayında, halkın boyaması sonucu boş yeri kalmamış olan  duvarın 90 metrelik kısmı  Checkpoint Charlie askerleri tarafından sapsarı boyanır. Sonra burası dünyaca ünlü bir grafiti sanatçısına teslim edilir. 23 kasım sabah 10
da Keith Haring   duvar üzerinde çalışmaya başlar. Seçtiği renkler sarı, kırmızı  ve siyahtır. Kalabalık,  adamı izler hatta amerikalı olmasından dolayı çok daha fazla dikkat çeker. Amerikan televizyonundan bir helikopter de izlemektedir bu arada. 6 saat boyunca Haring  duvarı boyar .

Oysa duvarı ilk boyayan kişi Thiery Noir dir. Haring in duvarda onun grafitilerinin üzerine çekilen sarı boyalı kısmı boyadığını görünce, duvarın yanına gider Noir. Çünkü bir grafitinin bu şekilde boyanması grafiti dünyasında ciddi suçtur. Noir, Haring e durumu anlatır ,hatta sarı boya üzerinden altta gözüken Özgürlük Heykelini gösterir. Haring , Noir den özür diler ve " New York ta bu yaptığım için öldürülebilirdim" der. 3 yıl sonra duvar yıkılır. Sonraki 3. ayda Haring aids den ölür ancak Noir hala Berlin de yaşamaktadır. Hatta duvar çevresinde hediyelik eşya dükkanı bulunmakta.

Adı geçmişken Checkpoint Charlie den  de söz edelim. Meşhur duvarın iki taraf arasındaki geçiş kontrol kapısıdır burası. Şu an sembolik olarak bulunmakta. İsterseniz fotoğraf çekebilirsiniz ancak askerlerle beraber çekilecekseniz biraz ödeme yapmak gerekebiliyor. Hatta sembolik pasaport  veriyorlar  ve mühür de vurabiliyorlar. Tercihe kalmış. Biz bir gece taksi ile dönerken geçtiğimiz için gündüz gözüyle tekrar gezmek istemedik .


ALMAN TARİHİ MÜZESİ




Berlin Duvarı Müzesi' nden ayrılıp Alman Tarihi müzesine gittik. Bugün klasik, biz geldik hava yağışlı müze geziyoruz.

Alman Tarihi Müzesinde binanın 2 kapısı var , yani nereden girerseniz girin size çok yardımcı oluyorlar. Ayrıca tükçe audio da var bilginiz olsun. Biz arka kapıdan girdik ve kocaman bir Lenin heykeli ile karşılaştık. Ne alaka demiştik ama  açıklama yazısından anladığımıza göre Almanlar Rusya ya girdiklerinde demirleri tükenmiş ve Ruslara demir için "çanları mı alalım Lenin heykellerini mi" demişler. Onlar da Lenin heykellerini vermiş ancak sadece bu heykel, demiri eritmek için kullanılan fırına sığmayıp kalmış. İşte şu an müzede bu heykel. Bir de not; bu müzede girerken bilet okutmuyorsunuz da size  bir sticker veriyorlar giriş için. Dikkat edin kolaylıkla düşebiliyor. Girdikten sonra sorun yok. Bir de ana kapıda kilitli dolaplar var 1 euro koyup kilitliyorsunuz ve çıkışta da eşyalarınızla beraber paranızı da alıyorsunuz. Zaten Almanya da müze gezecek  iseniz sanırım biraz bir euro olmalı yanınızda çünkü bu sistem her yerde var.  Birçok müze sırt çantası ile gezilemiyor. Hemen dolapların karşısında da vestiyer bulunuyor , ücretsiz...

Müze girişinde mükemmel bir dünya haritası var. Bu harita üzerinde   yıllar belirdikçe,  bu yıllarda hangi devletlerin var olduğunu , bu  devletlerin toprak durumunun ne olduğunu ve bu payların nasıl değişime uğradığını görebiliyorsunuz. Biz burada kapanışa kadar kaldık. O kadar ayrıntılı bilgiler yazılmış ki başımı nereye çevirsem de okusam dedim. Yalnız yakın tarihe, 2. Dünya savaşına meraklı iseniz müzenin ilk bölümü olan  daha eski dönemlere ait  kısmını biraz hızlı geçin derim. Sonra zaman kalmadığında esas daha zevkli gezebileceğiniz bir müzeyi  hızlı turla geçmeniz gerekiyor. Hitlerin kurşunlar ile delinmiş dünya küresini   , üzerinde Türk bayrağı bulunan ortaklık dönemine ait parçaları, Hitler in ölüm haberinin olduğu gazeteyi, milyonlarca mark yazan banknotları, Berlin Duvarı nı ve daha aklıma gelmeyen çok enteresan şeyleri bulabilirsiniz. Bir de bir yarışma sonucu müzeye konan Auschwitz  in  minyatürünü görebilirsiniz. Öyle ki insanların korkuları yüzlerinden okunuyor. Kapatıyoruz uyarılarına kadar orada kaldık.

Biz ilk günü işte bu kadar az noktada geçirdik. Aslen kendimizi çok da yormak istemiyoruz çünkü 2. gün sabah 7 treni ile Hamburg a gidiyoruz. Akşam yemeği için ne diyebilirim bilmiyorum. Biz Türk restoranlarına hasret olduğumuz için seçimimizi o yönde yaptık. Ama kesinlikle aklınızda olsun, restoranınızı tripadviser gibi uygulamalardan seçerseniz ki elbet  resimlerden  yardım alarak  ve asla yüzde 85 i türk olan şöförlerden öneri almazsanız daha memnun kalabilirsiniz.

Tavsiye benim ki.....


Hamburg.....

Berlin'deki müzeler çok güzeldi ama Hamburgda gördüğüm Miniatur Wunderland muhteşemdi. Muhakkak gitmenizi tavsiye ederim size. Girişte bilet alırken size ancak rezervasyonla girebileceğiniz söyleniyor. Aslında çok değil cumartesi olmasına rağmen 1.5 saat sonrasına bilet bulabildik kapıda. Fırsatı değerlendirip hemen o arada bulduğumuz Dungeon Museum ingilizce turuna girdi bizimkiler. Ben şehri turladım ve almanyada hem daha çok hem de daha uygun bulduğum , benim için Almanya denince akla gelen bir iki şey almaya gittim.


 Minyatür müzesinde  bilet üzerinde aralarında 1 saat boşluk olan 2 ayrı saat yazıyor ,  bu 1 saatlik arada istediğiniz anda müzeye giriş yapabilirsiniz. O saatten önce giremezsiniz ve sonrasında da bilet yanar. Biz de elimizdeki aralığı değerlendirip son dakikasına kadar bekleyerek Hamburg şehrini gezmeye çıktık. Burada Türkler var elbet  ve dolayısıyla türk yemekleri de. Biz buna hasret olduğumuzdan ana meydana, yani Hamburg City  Hall ün önündeki meydana gelerek bir şeyler atıştırdık hem de şehrin keyfini çıkardık.




City Hall 1842 yılında bir yangında tahrip edilmesinin ardından 19. yy sonuna doğru 1886 da inşaatı tekrar yapılmaya başlanan ve ancak 11 yıl sonra 1897 de biten hükümet binasıdır.
Ana balkonun altında latince  "Soyumuzdan gelenler, yaşlılarımız tarafından kazanılan özgürlüğü korumak için çaba harcamaktadır"  yazmakta.

647 odadan oluşuyor hatta 647. oda aslında bir belgenin dolabın altına düşmesi sonucu dolap çekilince keşfedilmiş. "Yani hala bilmediğimiz noktalar olabilir"  deniyor  da bugünkü teknoloji ile bulunamıyorsa artık !!!.

Bu meydanın hemen yakınlarındaki nehre doğru kendinizi  yöneltirseniz , görebileceğiniz başka bir nokta da Lungfernstieg olacaktır. Geçmişte aileler,  evli olmayan kızlarını süsler ve pazar günleri burada yürüyüşe getirirmiş. Lungfern genç kız anlamına , daha doğrusu gelişmekte olan anlamına geliyor. Bu tabir hem genç kızlar için hem de sanırım oluşacak ilişki için bir arada kullanılıyor. Almanların hala ilk buluşmalarını burada yaptıkları söyleniyor.

Şehrin sokaklarında yürümek zevkli ama müzeye giriş saati geliyor.


Aynı bölgenin tarihin evrelerindeki değişimi....


Buraya kadar tamamız ama giriş sırasında görevli bize ,çıkıp yemeğimizi yemek ve  sonrasında  müzeye geri dönmek istersek buna hakkımız olduğunu belirterek,  muhakkak bileklik alın çıkarken dediğinde dedim ki herhalde şu koca binanın her katı müze ki acıkacağız. Ama içeri girdiğimde anladım ne demek istediğini.Hani kuş olsam da Romanın üstünden uçsam, camlardan evlerin içini izlesem, sokaklardaki insanları görsem derseniz işte size fırsat.

Müze girişinde bugüne kadar hangi ülkeden kaç kişinin müzeyi ziyaret ettiği panoyu görünce dedim ki ayrıntılara çok özenmişler. Ancak bir kaç metre sonra tarihin adımlarını tek tek gösterdikleri 10 kadar tarihsel sıra takip eden cam kutuları gördüğümde çok etkilendim. İnsanlık nasıl yaşamaya başlamış, evler önce tahta çubuklardan yapılıp sonra nasıl adım adım şatolara dönüşmüş her şey var ve adım adım videolarda bu tarihi izleyebiliyorsunuz. Ben etkilendim...

Çok enteresan şehirler çalışılmış, Las Vegas, İsviçre Alpleri... Hatta devasa bir havaalanı var ve uçakların iniş ve kalkışı yapılıyor. Hatta yolcu indirmek için yanaşıyorlar. Depolarına benzin konuyor falan. Ara ara gece oluyor ve apartmanların ışıkları karışık bir şekilde yanıp sönüyor. Dikkatli bakın çünkü hiç fark etmediğiniz bir dağın köşesinde minicik bir motosiklet kazası betimlenmiş olabilir. Lindt Çikolata  fabrikasının çalışmasını izleyebilirsiniz ve hatta fabrikanın oradaki bütona basarsanız çalışma sonunda fabrika size gerçek bir lindt çikolatası verecektir.





MINIATUR WUNDERLAND


Müzeden ayrıldıktan sonra şehrin keyfini çıkarıp sokaklarda turlamak istedik ve çok şeker 2 çocuğun canlı müzik performansına rastladık. Bu arada yağan yağmur şehri gezmemize pek engel olmadı yani.  Almanların çikolatası meşhur dedik ve tabii aldık. Akşam 7 de dönüş trenimize gitmeden evvel bir şeyler atıştırmak için şehir meydanındaki bir italyan restoranına uğradık. Belirtmem gerekir ki Hamburg Hauptbahnhof tren istasyonu isterseniz çok güzel yemekler yiyebileceğiniz restoranlara, cafelere, hatta alışveriş yapabileceğiniz eczane, market ve giyim mağazalarına sahip. Neredeyse tüm mağazaların  bir şubesi var burada.



İkinci gecenin sonunda ertesi sabah biraz daha geç kalkmak niyetiyle dinlenme vakti.

Veee Berlin şehir turu yapalım.

Reischtag yani Parlamento binasını görebilirsiniz. Eski bina şu an bir çeşit müze gibi çalışıyor. Tavanda dikkatinizi çekecek olan cam bir kubbeye sahip ve siz de bu kubbeye çıkıp Berlin i izleyebilirsiniz. Aslen bu tavan, zamanında parlamento çalışmalarında ışık kullanımını en aza indirme çabası ile yapılmış. Halk bu kubbede yürürken aşağı baktıklarında parlamento toplantılarını izleye biliyormuş. Parlamentonun halka açıklığını göstermek amacı da güdülmüş burada. Ancak öyle gidip bilet alıp kubbeyi gezemiyorsunuz. Gitmeden rezervasyon yapmanız gerekiyor ama tavsiyem bir kaç hafta önceden yapın doluyor çünkü.

Reischtag Rezervasyon...

Bir de artık parlamento bu binada değil. Hemen yakınındaki dairesel temalı bina yeni parlamento binası ve tam karşıdaki bina ise devlet başkanının ve bakanların çalışma ofisi.




Şehrin ana önemli noktalarından biri de Brandenburg Kapısı  yani bir nevi  Atlı Kapı .1788-1791 de Wilhelm in girişi için yapılmış bu kapı ve 2. Dünya Savaşı sırasında ciddi zarar görmüş. Napolyon her zaman olduğu gibi buradaki atları da  Paris e götürmüş sonra geri alınmış. Bu atlı heykelde Roma Zafer Tanrıçası Victoria 4 atlı bir savaş  arabası sürüyor. 1961 yılına kadar rahatlıkla kullanılan kapı aynı yılın ağustos ayında duvarın  örülmesi ile Batı Berlin ile ilişkisini kesmiş. O dönemde bölünmüşlüğü simgeleyen yapı ,duvarın yıkılmasının ardından barışın simgesi haline gelmiş. Meydanın adı Fransız Meydanı. Fransız devriminden sonra Almanya ya kaçan fransızlar vermiş sanırım bu ismi. Pazar günü burada bir miting vardı. Anladığımız kadarıyla  eşitlik   konulu bir toplantı idi.





Bu meydanın  her iki tarafı da özel noktalara gidiyor. Bir taraf Reischtag diğer taraf ise Soykırım Anıtı ve Postdamer Platz tarafı.

Zamanında Yahudi Soykırımı adına bir anıt yapılmak istenmiş. Ancak anıt için istenen meydan ve anıtın büyüklüğü o kadar fazlaymış ki bu paraya bu anıt değer mi diye düşünülmüş. Amerikada yaşayan yahudi asıllı Peter Eisenman bu işe parasını yatırmış ve bu anıtı yaptırmış.Yapı, 19000 metrekare alanda bulunan birbirinden farklı boyutlardaki 2711 beton bloktan oluşuyor. Her biri farklı özelliklerdeki yahudileri temsil ediyor. 1 Nisan 2003 de yapımına başlanmış ve 12 Mayıs 2005 de tamamlanmış. Gitmeden evvel araştırdığımda bana içinde gezerken size enteresan bir ruh hali yaşatacak diye okuduğumu hatırlıyorum ama o hissi ben hissedemedim, yeterince soğuk bir yapı.

Yahudi anıtından biraz ileride bir başka ana meydan,  Postdamer Platz bulunuyor. Meydana geldiğinizde göreceksiniz ki binalar o kadar yeni dönem ki hiç bir tarihi esinti yok. Cam yapılı binalar, yeni ve modern. Bu alan üzerinden de  Berlin Duvarı yolunu görebilirsiniz hatta parçalar halinde duvarı  da. Bu meydanda kocaman bir açık hava tarzı alışveriş merkezi var. Aslen kahve molası için uygun ancak çok da çekici bir alan değil doğrusu. Hemen yakınında da Berlin in meşhur Legoland i bulunuyor ama 11 yaş altı çocuklara göre.




Şehirde çok fazla tarihi yapı var ancak bir çoğu 2. dünya savaşından sonra tekrar inşaa edildiğinden çok da tarihi bir önem taşımıyor benim için. Zaten fark edeceksiniz ki heryer yepyeni. Berlin Dom a gittik ancak hem giriş ücretli idi ,ki ben bir kilisenin ücretli gezilmesini çok abes buluyorum ,hem de o günkü bir program nedeni ile kilisenin büyük bir kısmı kapalıydı. Ancak kilise girişi 7 , kubbeye çıkıp şehri izlemek 12 euro. 270 bsamaklı bu kule 114 metre yukarıda. En iyi panoramik görüntünün burası olduğu söyleniyor  tabii ki tercih sizin. Sanırım artık pek ilgimi çekmiyor.

Burası Berlin in en önemli protestan kilisesi. Aslen bir katedral özelliği taşımıyor, daha çok kilise statüsünde, ancak şehirdeki en büyük olma vasfı ile katedral olarak nitelendiriliyor.  1700 lerde Barok tarzında yapılmış, sonra 1854 de yıkılmış, bu sefer neoklasik tarzda tekrar yapılmış. 2. Dünya Savaşında zarar görmüş 1993 de tamir edilip açılmış. . Sonra 2006 yılında tekrar restore edilerek bugünkü halini almış. Katedralde meşhur Hohenzoller ailesinin ve Prusya kralının lahitleri bulunuyor.


Şehrin önemli meydanlarından bir diğeri ise Alexanderplatz. Almanyanın en büyük meydanıdır burası. Meydanda göreceğiniz kule bir televizyon kulesidir. Meydan almanlar tarafından kısaca Alex diye adlandırılır. 1805 yılında Berlin i ziyaret eden Rus Çarı 1. Alexander dan almış adını. 4 Kasım 1989 da Doğu Almanyayı protesto etmek için burada toplanan halk, Alman tarihinin en büyük protestosunu gerçekleştirmiş. Yaklaşık 40000 kişi bu meydanda toplanmış. Bu anın videolarını Berlin Duvarı müzesinde görebilir ve o kalabalık hissini Hamburg daki minyatür müzesinde hissedebilirsiniz. Ayrıca televizyon kulesinden de şehri izleme şansınız var burası gece 12 ye  kadar açık. 12.5 euro bilet fiyatı.

Şehirde bir de çürük diş olarak adlandırdıkları Kaiser Wilhem Kilisesi bulunuyor. Bu kilise almanyanın kuruluşundan itibaren var ancak 2. Dünya Savaşında ciddi zarar görmüş 1943 yılında.

Şu an şehir bildiğiniz inşaat alanı her yeri görebilme şansınız pek olmuyor. Hem eski binaların restorasyonu ve hem yeni binaların inşaatı bir yerlere ulaşma şansınızı kısıtlıyor.


Sıra geldi  başka bir noktaya, Gendarmenmarkt.  3 ana yapıdan oluşuyor burası. İlk yapı Fransız Katedrali. Meydanın sağında ve solunda göreceklerinizin en eski olanı bu yapı. 1701-1705 yılları arasında Huguenot Cemaati tarafından yapılmış. Fransadan kaçan insanların burada geldikleri yerde bulunan gerçek Huguenot Kilisesine benzer olarak burada yapılmış.

İkinci yapı ise Alman Katedrali. Martin Grunberg tarafından beşgen olarak tasarlanan yapı 1708 de inşaa edilmiş. 1785 yılında kulesi yapılırken biraz şeklini değişmişler. 2. Dünya Savaşı sırasında zarar görmüş ve Almanlar birleştikten sonra 1993 de tekrar yapılmış. Şu an Alman Tarihi müzesi. Aslında çok tarihi noktalar aramayın gezerken çünkü biz müzeyi gezerken dışından çok da yeni bir binaya girdik açıkçası. Yani hepsi son 20 yıl içinde restore edildiğinden ya da yeniden yapıldığından pek tarihi koku ya da izlenim içermiyor.

Ve bu iki yapının tam ortasında yer alan Konzerthous Berlin.  1821 yılında Karl Frederich  Schinkel tarafından yapılmış. Aslen 1817 de çıkan yangın ile yıkılan ulusal tiyatronun kalıntıları üzerine inşaa edilmiş. Bu bina da diğer hepsi gibi 2. Dünya savaşı sonrası 1984 de bir kez daha yapılmış.







Şimdiden iyi gezmeler....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALBA...İTALYA KASABALARI-4-

IVREA PORTAKAL FESTİVALİ Şubat 2017

MİLANO...Bir Çok Kez...